|
|
|
|
Bu yazı 15.02.2012
tarihinden
beri
246
kez okunmuştur |
Yazının
Başlığı |
Yazar
Adı |
Gönderilme
Tarihi |
Bir Saat |
Belirtilmedi |
15.02.2012 |
Çağırdın. Tam bir saatim vardı. Yemeğe değil de sana geç kalmaktan korktum ben hep.. Bana yakıştığını söylediğin petrol kazak, kot ve spor ayakkabılar.. İşte yoldayım havada ki nemin ruhumu okşadığını hissediyorum. Çiçek satan dükkanın önündeyim ve öylece vitrine bakıyorum. Papatyalarda narin ellerini görüyorum o an ama sen papatyalardan nefret edersin. Sonunda kapındayım. Nereden bilebilirdim ki bu kapının açılışının aslında yüreğinde kinin kapanışı olduğunu.. Açtın. Gülümsüyorsun ama buz gibi. Davetkar gözlerin ama git dememek için kendini zor tutan dilini fark ediyorum. İçeri girerken ayaklarımın beynime geri git komutasını verse de olmuyor. Gülümsüyorsun ama buz gibi. Gözlerinde ki fırtına yakıp geçiyor içimde bir şeyleri. Bir tutam terk edilmişlik koyuyorsun önce önüme. Sonra tap taze yalnızlık... Bunlarda yetmiyor anlatı veriyorsun bir de geç kalınmışlıkları. Bir yanda tek hareketin ile nefesimi kesen sen, diğer yanda yüzünde ki ifadesiz ifade de yok olan ben.. Şarabıma biraz sen doldurup, kokunun verdiği sarhoşlukla yumuyorum gözlerimi geceye..
|
|
|
|