Genç Yazılar
Genç Hikayeler
Genç Şiirler
Genç Makaleler
Genç Fikirler
Genç Mizah
Haftanın Genç Yazısı
Genç Yazarlar Komitemiz
Üyelik İşlemleri

mail.jpg (2821 bytes)

Yazılarınızı göndermek için tıklayın

 
 
Adınız Soyadınız
E-mail Adresiniz
Arkadaşınız Adı
Arkadaşınız Email Adresi
Email in Konusu
 
Bu yazı 3.05.2010 tarihinden beri 687 kez okunmuştur
Yazının Başlığı Yazar Adı Gönderilme Tarihi
GEL EY ! Belirtilmedi 3.05.2010

Ey Sevgili... En Sevgili...

 

Peygamberimizin (s.a.v.) her hareketi tabi olunacak ve takip edilecek en güzel rehberdir. Ölçü olarak alınacak en sağlam kanunlardır. Sünnete uygun yaşamak Müslümanlar arasında gerçek bir barış ve huzur medeniyeti kurmuştur. Her bir meselesi altında bir nur ve bir edeb vardır. Günlük yaşayışıyla ilgili sıradan bir hareketinde bile insan hayatını yakından ilgilendiren birçok fayda ve hikmetler bulunur.

 

Hz. Mevlana şöyle buyurur:

 

“İncil’de, Mustafa (s.a.v.) adı, yani o safa denizi incisinin medhi vardı.

Orada güzel şekli şemaili, cismanî ve ruhanî ahvali anlatılmıştı.

Hristiyanlar da onun temiz adını görünce sevaba girmek için

Namını yüceltip hürmetle yüz sürüp orayı öperlerdi.

Bu anlatılan fitneden onların canı ve tenleri emniyetteydi.

Tamamen Ahmed (s.a.v.) adına sığındıklarından onlar, emirlerin ve vezirin şerrinden emindiler.

Onların nesli de çok olup Ahmed (s.a.v.)’in nuru onlara yar idi.

Hristiyanlardan o incinin değerini anlamayan bir güruh

Fitnelerden, ilmi uğursuz o vezir yüzünden hor ve hakir oldular.

Din ve dünya işlerinde yanıldılar ve o tomarlar bela tuzağı oldu.

Ahmed (s.a.v.)’in adında bu meziyet olunca onun şerefli nurunda bin feyz vardır.

O’nun adı böyle sağlam bir kale olunca zatı, Mahmud, Mes’ud ve Emin oldu.” (1/757 vd.)

 

Sünnet-i seniyyeye tabi olmak şüphesiz çok kıymetlidir. Özellikle bid’aların her tarafı kapladığı zamanlarda daha fazla önemlidir. Özellikle ümmetin bozulduğu zamanda sünnet-i seniyyenin küçük bir adabına uymak, önemli bir takva duygusunu ve kuvvetli bir imanı gösteriyor. Sünnete tabi olmak, doğrudan doğruya Resulullahı (s.a.v.) hatırlatıyor. O hatırlatma sebebiyle, yapılan o sünnet, İlahi huzurda bulunmayı hatırlatmaya dönüşür. Hatta en küçük bir işte, hatta yeme, içme ve yatma adabında sünnet-i seniyyeye uyulduğu dakikada, o sıradan iş ve o fıtri hareket, sevaplı bir ibadet ve dinî bir hareket oluyor. Çünkü o sıradan olan hareketiyle Resulullahı (s.a.v.) düşünüyor ve öyle yapmanın şeriatin bir edebi olduğunu hatırına getiriyor. Buradan da gerçek hüküm koyan Cenab-ı Hakka kalbi yöneliyor. Böylece bir çeşit huzur ve ibadet kazanıyor.

İşte, bu inceliğe binaen, sünnet-i seniyyeye tabi olmayı kendisine adet edinen, günlük yaptığı sürekli işleri ibadete çevirir, bütün ömrünü meyveli ve sevaplı hale getirebilir.

 

Hz. Mevlana şöyle buyurur:

 

“Her kim bu sofradan başka bir sofra isterse onun boğazını kemikler yırtar!

Kim senin sofrandan ayrılırsa o, şeytanla aynı kaptan yer!

Senin komşuluğundan kaçan, şüphesiz kendine şeytanı komşu edinir.

Sensiz bir tarafa sefer edene şeytan, yoldaş ve sofradaş olur.

O, değerli bir ata da binse aya hasetkar ve şeytan onun terkindedir!” (5/267 vd.)

Sünnet-i seniyenin her bir meselesi, karanlıklı ve zararlı yollarda birer pusula ve fener vazfesi görür. Herkes aklını kemiren, ruhuna azap veren, kalbini yaralayan dertlerin ilacını sünnet-i seniyyede rahatlıkla bulabilir. Sünnet-i seniyye düsturları ruhî, aklî ve kalbî ve sosyal yaralar için çok faydalı ilaçlardır.

Hz. Mevlana şöyle buyurur:

 

“Ümmetler, “Ya Rab!” desinler diye O Fahr-i alem, pek çok putlar kırdı.

Peygamber’in o temiz şeriati olmasaydı, sen de ecdadın gibi putperest olurdun.

Puta yönelmekten kurtuldular. Ümmetlerin, onun hakkını bilmesi vacip oldu.

Eğer ona mahsus şükür nedir dersen o, içindeki putlardan kurtulmaktır.

O nasıl başını puta yönelmekten kurtardıysa, sen de o kuvvetle gönlünü aydınlat.

Dini, baba mirası gibi bedava bulduğundan mı onun şükrünü eda etmiyorsun?

Mirasyedi malın kıymetini bilmez. Rüstem zahmet çekti, Zal kolayca buldu.” (2/372 vd.)

“Hz. Peygamber buyurmuştur ki, “Ey ümmetler! Ben size baba gibi şevkat gösterir ve severim.

Bu yüzden benim cüzlerimsiniz. Cüz’ünse külden yana olması gerek...”

Zira cüz, külden ayrılınca işe yaramaz. Bir uzuv tenden kesilince murdar olur.

Eğer tekrar külle bağlanmazsa o ölüdür, candan haberi yoktur.

Hareket etmesi, canlılığına delil olmaz. Yeni kesilen uzuv hareket eder.

Cüz, külden kendi ayrılıp gittiğinde külde bir noksanlık olur sanma.

Küllün kesilmesi, eklenmesi anlatılamaz ama, misal için eksik olarak bir şeyler söylüyoruz.”(3/1942 vd.)

 

Resul-i  Ekrem (s.a.v.)’ in caddesinden hariç ve onun arkasından gitmeyenlerin, gerçek olan hakikat nurlarına kavuşabilmesi imkansızdır.

 

Hakikatin safasına ulaşabilme duasıyla...

 

 

 
Genç yazarlar Kulübü / Web Tasarım : Orhancam